Düşmanını Tanı: İşgal Muhalefetinin İmdat Filmi The Bibi Files

Düşmanını Tanı: İşgal Muhalefetinin İmdat Filmi The Bibi Files

M. Sami Zini

Daha önceki inceleme yazımıza ilave olarak, bugün Türkçe altyazıyla da yayınlanmış* olan The Bibi Files, işgalci İsrail polisinin 2016’dan 2018’e kadar Benjamin Netanyahu’ya yönelik rüşvet ve dolandırıcılık iddialarını soruştururken almış oldukları kayıtların film yapımcısı Alex Gibney’e sızdırılması sonrası yapılmış, 2024 yılında yayınlanan bir belgesel film. Yapım bir yönüyle işgalci ve apartheid rejimin iç siyasetini anlama noktasında bize ipuçları vererek onun kendi rejimsel bütünlüğünü, onu var eden sömürgecilerin her türlü ve koşulsuz desteğine rağmen sağlayamayacak olmasının nedenlerini ortaya koymakta. Diğer yönden bir bakıma işgalci rejimin varoluşunu sorunlaştırmadan Netanyahu’yu sorumlu ilan eden mevcut sömürge devlet hükûmetlerine fırsat yaratmakta ve “kötü çocuk” söylemlerini haklı çıkarmakta. Oysa belgesel tam bu noktada aslında bu işbirlikçi, hamaset üzerine kınama ve söylem geliştiren hükûmetlerde var olan yerli Bibileri görmemiz için ince detaylar barındırmakta. Nihayetinde tümü sömürge sonrası ‘modern ulus devlet’lerin gayri meşruluğunu ortaya koyan önemli benzeşimler içermekte.

Bu yapımın Netanyahu’yu doğrudan kötüleme ve İsrail’i aklama gibi bir gayesi ya da İsrail’in meşruiyetiyle ilgili bir telaşları olduğu olduğu anlamına gelmiyor elbette. Hatta işgalci başbakanının geçmişiyle ve hırsıyla ilgili söylemlerinden sonra tabiri caizse ‘alkolik kadının kontrolündeki kılıbık Bibi’ tasvirine dönüşen söylemler etki-tepki üzerinden Netanyahu ailesinin dinamiklerini sorgulamaya yüzeysel olarak değiyor sadece. Gerçi iki saatlik bir yapımdan bu derinliği beklemek ne kadar mümkündür? Sızdırılan görüntülerin ve dosyadaki içeriklerin servis edilme şekli bize daha çok iç siyasette var olan sol muhalefetin, aşırı sağın faşist söylemlerine karşı durma amacını göstermekte. Bu, İsrail’i bölgeye konuşlandıran Batı sömürgeciliğinin son öncüsü Amerika Birleşik Devletleri’nin gözünde “yarın neye karar vereceği önceden tahmin edilebilir” bir ülke olan uydu devletin tipik bir Orta Doğu devletine dönüşüyor olmasının yarattığı endişenin gösteriye dönüştürülmüş hâli bu yönüyle. Muhalefetin, “karar alan kurumlar”ın tasfiye edilmesine ve arka planda var olan, işgale uluslararası desteğin artık yok olduğunun farkına varmış olmasının yarattığı panikle gösterdiği refleks az da olsa hissedilmekte. Bu nedenle kendilerini tam da sömürgecinin tanımına uyan demokratik bir sistem içinde muhafaza ederken, Bibi gibi hırslı, kibirli ve doyumsuz bir adamın, “İsrail’in Kralı” tezahüratları arasında ülkelerini ellerinden alacağını düşünmeye ve düşündürmeye çalışıyorlar. Daha önce yapımcı Gibney de elde edilen kayıtlar hakkında “Bu kayıtlar, Netanyahu’nun karakterine eşi benzeri görülmemiş ve olağanüstü bir şekilde ışık tutuyor. Bunlar, onun yozlaşmış karakterinin ve bunun bizi şu anda bulunduğumuz noktaya nasıl getirdiğinin güçlü kanıtları” yorumunda bulunurken de bu noktayı işaret ediyordu sanırım. Bu nedenle filmin Aksa Tufanı öncesi yapılmaya başlanmış olmasına rağmen son bağlamda Hamas üzerinden kurgulanan ve Direniş’in karşısında durduğu apartheidin ve işgal rejiminin tüm kötülüğünü Netanyahu üzerinde toplamaya çalışan bir ana fikirle son bulmasına özellikle gayret edildiği anlaşılıyor. Hamas’ı karalayan ve Netanyahu’nun Hamas’a ihtiyacı varmış gibi sunulan bu ana fikir ve el-Fetih’i bundan azad eden söylemlerin işgali meşrulaştırma ânı, İsrail’in aşırı sağcılar ve faşistler tarafından yayılmacı politikasının aşırıya gittiğini itiraf ederek Filistinlilerin geldiği noktayı dramatize etmesiyle geçekleşiyor. Oysa aynı şekilde İsrail gibi bir devletin meşruluğuyla ilgili sorular da bu şekilde cevaplanabilecekken, son sahnelerde Hamas’ı besleyen stratejik dost olarak gösterilen Netanyahu, devrilmesi gereken bir diktatör adayı olarak yansıtılarak gayri meşru İsrail ulus devletinin etrafından dolanıyorlar. Siyonist liberal solun derin anlayışı Abbas yönetimini meşru gören ve aslında tarihi ve işgali yok sayan zihinlere Hamas (Direniş) ve Bibi olmasa her şeyin daha güzel olacağı izlenimiyle sunuluyor.

Yine de film sömürgeciler tarafından var edilen ulus devletlerin yönetim kadrolarındaki ilginç benzeşimleri görmek için de önemli bir belgesel. Manipülasyon üzerinde ihtisaslaşmış yönetim anlayışlarını ve propagandaya dayalı kitleleri idare etme politikalarını görmek mümkün. Siyonizmin eleştirilmediği hatta rejim ideolojisine hiç değinilmediği, siyonizmden hiç bahsedilmediği de gözönüne alındığında, ırkçılık ve ulus devlet milliyetçiliğinden farklı olmayan yönlerinin bölgedeki diğer ülkelerin her birinde nasıl ve ne şekilde ortaya çıktığını ve çıkacağını görmek de kolaylaşıyor.

Bol sıfırlı hediyeler, iş adamlarının kollanması, kişiye özel yasaların çıkarılması gibi benzerlikler bu bağlamda anlaşılabilir geliyor. Gerçi hakim önüne çıkan ve 2019 sonrasında, yargılanma sürecini maniple etmek için Filistinliler üzerinde baskı ve şiddeti artıran bir hükûmetin başbakanı olarak Netanyahu’nun kendini kurtarmak ve iktidarını devam ettirmek için her şeyi yapabileceği gösterilmiş olsa da bir başbakana polis soruşturması yaşatan adalet sistemi takdir edilebilirdi. Ve apartheid rejimde “beyaz adamın” kendine tanıdığı yaşam haklarında var olan “modern hukukun” demokrasi söylemi ciddiye alınabilirdi. Hâlbuki Netanyahu’nun yargı reformuyla Aksa Tufanı öncesi giriştiği ve her sömürge ülkede oldukça aşina olduğumuz bazı hamleler, ortada “seçkin” olmanın dayanılmaz hazzına yelken açan tipik sömürgeci yerel valilik refleksinden başka bir şey olmadığını göstermekte.

Son tahlilde yapımı izlemek, eleştirmek gerek; bu hem “haber taşıyan araçları” araştırmak hem de düşmanı tanımak bakımından önemli. Ama filmde Netanyahu’ya karşı tanıklık edenler de dahil tüm işgalci vatandaşlarında bizim gördüğümüz en önemli şey her birinin bir zamanlar işgalin o askeri kamuflajını giymiş olmaları gerçeğidir. Sadece Netanyahu dönemlerinde değil ondan önce de katliamlarda doğrudan ya da dolaylı rol oynamış olmalarıdır. Ve aslında tümünün kabul etmek istemediği ve kabul etmemek için “sistem” adını verdikleri muğlakla kurguladıkları asıl gerçek şudur ki Netanyahu İsrail’in tam kendisidir.

BitCHUTE

Ok.RU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir