Tekfirci Çetelerin Gazze’ye Konuşlandırılması ve İnsani Yardım!

Tekfirci Çetelerin Gazze’ye Konuşlandırılması ve İnsani Yardım!

M. Sami Zini

Aslında büyük bir genellemeyle, sömürgeciliği ve sömürgenliğin yerelliğini gözardı ederek ehli kitap olanların ehli kitap sevgisi üzerinden bu kendilerini nispet edişlerinin tutarsızlıkları mı yazılmalı önce bilemiyorum. Buna dair bir başlıkla bir makale toplayıcılığında ya da kitap kapsayıcılığında ana fikir etrafında bir paradigma oluşturulabilir belki. Ancak bu yazı kendini Allah’a ve O’nunla ilgili bir inanç sistemine nispet edenlerin ortaklıklarının bu paradigmaya dahil olamayacak olan bir durumlarından, daha üst perdedeki bir ihanetden bahsetmeye çalışıyor. Tekfirci çetelerin siyonist çeteyle işbirliğinde fetva üreterek iddia ettikleri, sözde pragmatik yaklaşım metotlarının ve ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ yalanının son ihanetinden: Filistin Direniş’inin lokomotifi ve Gazze Hükûmeti Hamas’a karşı işgalci İsrail ile olan işbirliklerinden.

Son işbirliği durumunu, Suriye özelinde, Batı’nın kusturucu etkisini gösterdiği, sömürgeci uç beylerinin de müttefikliği ile parçalama ve bölme görevinde galip görünen ŞamAta ittifakında gördük. Bundan yıllar önce de görünen bu köye, artık yeni bir kılavuz ihtiyacına artık gerek olmasa da biz yine sadece şahitlik ediyoruz, tabi şimdilik. Bölgede istediği atı koşturamayanlar, engelleri ortadan kaldırmayı artık bölgede yeşeren yeni güçlere, “kadim ve baki” unsurlara tevdi ediyorlar. Bunu kendilerinde meydana gelen zayıflamadan dolayı yapıyor olsalar bile Obama döneminde iddia ettikleri gibi ‘büyük sömürgen’ olmanın bir gereği gibi yansıtarak burunlarından kıl aldırmamanın komedisini sergilemekten de geri durmuyorlar. Son durum bunun tipik bir örneği. Apartheid rejimini soykırım ve işgal rejimiyle harmanlayarak küçük sömürgen olmanın hakkını fazlasıyla veren ve uydu devlet olmayı çevresindeki işbirlikçi ulus-devletlerden daha fazla abartan İsrail’in, Direniş’i yok etmek için son hamlesi bir işbirlikçilik serüveni.

Refah’tan bir kabile lideri olan Yaser Ebu Şebab da tıpkı Golani gibi bu iş için biçilmiş kaftan. Nasıl ki Suriye için diplomatik aile, devlet ricali güzellemesi, soy şeceresi ve entelektüel bir savaşçı parlatımı yapıldıysa Yaser için de aşiretini müdafaa etmek için her şeyi göze alan, Gazze halkını düşünen bir lider hikayesi yazılmaya çalışılıyor. Kabile mensuplarından birinin Hamas tarafından İsrail istihbaratına çalıştığı ispat edildikten sonra infaz edilmesi sonrası bu güzellemeler daha fazla dolaşıma sokuldu. Oysa Yaser daha önce uyuşturucu kaçakçılığı gibi organize suçlara karışmasıyla ve IŞİD gibi gruplarla olan bağlantılarıyla tanınan ve Hamas hükûmeti tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılan, Hamas’ı seçim sistemi gibi durumlarla tekfir edenlerin çoğunlukta olduğu bir grubun lideriydi. Aksa Tufanı sonrası ortaya çıkan ve Direniş’in yeni duruma göre yeniden yapılandırıldığı durumdan faydalanarak kendini, sivilleri Hamas kontrolünden ve güvenlik kaosundan koruyacağını ve gelen yardımları kontrol etmelerine engel olacağını iddia eden silahlı milis “Halk Güçleri”nin (al-Quwat el-Shabeyaa) lideri olarak yeniden tanımladı. İsrail tarafından silahlandırılan milislerinden yaklaşık ellisinin Hamas tarafından ortadan kaldırılması sonrası sesi kesilir gibi olan örgüt bu hafta yeniden yeni silahları ve Filistin bayrağı ve “Terörle Mücadele Birimi” logosu taşıyan üniformalar giyen adamlarıyla ortaya çıktı. Yaser, güçlerinin doğu Refah’ı kontrol ettiğini iddia ettiği bir videoda kendini göstererek İsrail ile olan işbirliğini delillendiren bir çağrı yaptı. Yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye çağırdı ve onlara İsrail askeri gözetimi altındaki geçici kamplarda “yiyecek, barınak ve koruma” sözü verdi. Tekfirci çetelerin Golanileşmiş Gazze versiyonu yapılmaya çalışılan bu ayrılıkçı kuvvetlerin faaliyet gösterdikleri bölgelerde kontrol de tabi ki İsrail ordusunda. Buna rağmen örgüt Filistin meşruiyeti altında faaliyet gösterdiğini söylüyor. Bu, işbirlikçi Abbas’ın Filistin Yönetimi’ne olası bir gönderme olarak görünse de Abbas henüz herhangi bir resmi ilişki içinde olduklarını doğrulamadı (gerçi ha Abbas ha Netanyahu). Örgüt barbarların kulaklarına hoş gelen bir vizyona sahip olduğunu ve görevlerinin sivilleri “fiili hükümetin (Hamas) teröründen” ve yardımların yağmalanmasından korumak olduğunu iddia ederek sevimli müttefikliğini sürdürürken Gazze halkına zulmetmeye devam ediyor.

Bu noktada sömürgeciler tarafından yaratılan ve müttefik yerli-milli devletler tarafından idare edilen insani yardım ticaretinin asıl kurgusu başlıyor. Şebab ve milisleri bu kurguda başrolü oynuyorlar. Yöntem basit: İnsanların acizliğini kullan ve onların bu durumunu lehine çevir. Böylece Gazze’deki insani yardım sisteminin çökmesi ve İsrail ablukasının özellikle bu bağlamda devam etmesi, kendisini alternatif olarak sunan yeni güçlerin oluşumunun hazırlanması sağlanıyor. Amerikan yardım merkezlerinin de bu oluşumla koordineli çalıştığı biliniyor. Onlarca tanıklığa, video ve belgeye, Hamas’ın açıklamalarına rağmen Yaser Ebu Şebab, güçlerinin yağmayı engellediğini iddia ediyor. Oysa bu videolardan, dünya kamuoyuna “Gazze halkı konvoyu yağmaladı” ve “yağmaya izin vermeyen Hamas” diye servis edilen görüntülerden, Kerem Şalom ve Selahaddin Yolu yakınlarında yardımların ele geçirilmesinde örgüt militanlarının nasıl rol aldıkları ve yağmayı kendilerinin yönettikleri görülüyor. Haaretz, el-Quds News ve Washington Post’tan gelen haberlerin analizi, Ebu Şebab’ın milislerinin İsrail koruması altında faaliyet gösterdiğini doğruluyor. Görgü tanıkları, adamlarının kamyon şoförlerinden “koruma parası” talep ettiğini, onları dövdüğünü ve kendi kontrollerinden çıkan bir yardım konvoyunu bir İsrail tankının tam görüş alanına çekerek ateş altında bıraktırdıklarını söylüyorlar. Bu ihanetlerinden birinde Altı Filistinli subay (muhtemelen Hamas polisinden) Yaser Ebu Şebab’ın adamlarının yardım sevkiyatlarını yağmalamasını engellemeye çalışırken İsrail’in hava saldırısında öldürüldü.

Direnişçi Gazze halkı tarafından Ebu Şebab, İsrail’in bir taşeronu ve Filistin toplumunu parçalama projesinin bir aktörü olarak görülüyor. Diğer yandan Abbas yönetiminin bir uzantısı ve İsrail ajanı olarak görenler de var. Sonuçta silahlı bir kaos dalgasıyla işbirlikçi oldukları kesin olan örgütün dışarıdan dayatılan bir çete olduğu gözüyle bakılıyor. Abbas’ın ne olduğunu biliyoruz ancak yeni bir Abbas’tan ziyade yeni bir Golani yaratılma arzusuna Abbas’ın ses etmeyeceğini de. Henüz ispatı gerçekleşmemiş ama dolaylı olarak şüphe uyandıran bazı gelişmeler ve yansıyan haberler de bölgedeki bazı işbirlikçi ve müttefik devletlerle gayri resmi temaslarda bulunduklarını işaret ediyor.

İsrail babası Amerika ve annesi Avrupa bekçiliğinde, bu büyük sömürgen ailesinin izlediği yolu izlemeye devam ediyor. ABD’nin 2005’te El Kaide ile savaşmak için Irak’ta desteklediği “Sahwa” milisleri ya da İsrail destekli Güney Lübnan Ordusu’na (SLA) gibi. Sahwa ABD çekildikten sonra, SLA ise İsrail’in 2000’de Lübnan’dan kovulduktan sonra çökmüştü. Kırılım devam ediyor, Gazze’nin barbar uygarlığın içinde çok fazla olması bu kırılımı tetikledi. Ve artık çok daha fazlası olacak Gazze. Zafer sahibi Gazze direnişi ve halkı bu zorluğun altından da olarak kalkar elbet. Allah’ın izni ve yardımıyla, bir gün tarih kitaplarında bu barbar uygarlığın çöküşünün anlatımı şu cümleyle başlayacak: her şey Gazze ile başladı…

Kısa vadede kazanan, pragmatik, modern diplomatik, bölgesel ve küresel denklemin dengelerini gözetenlerin nasıl tek tek düştüklerini gördüğümüzde son kale mitli, soykırım destekçisi, yerli-milli ehli kitap seçkinlerinden ve kendinden başkasına yaşam hakkı tanımayan ehli kitap mensuplarından hesap sorulurken onlara meyletmemiş olmanın mükafatını umuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir